Neden Koçluk Hizmeti Almaktan Çekiniriz?

Neden koçluk hizmeti almaktan çekiniriz? Koçluğun faydaları, tabular ve acıyla yüzleşmenin önemi üzerine kapsamlı bir yazı.

İlk kez bir koçtan yardım almaya karar verdiğimde 26 yaşındaydım. Kariyerinin başında henüz çok genç ve dinamik biri olarak takıldığım yerleri, kendi içimde dönüp duran o muhalefet sesleri bir yabancıya anlatmanın vereceği baskıyı bir kenara itip zihnimdeki bütün tabuları raflara kaldırdım. İçimde serpilmeye başlayan yetişkin bu yolculuğun beni özgür kılacağını söylüyordu ve nitekim öyle de oldu.

Kültürümüzde çok yaygın bir atasözü olan “kan kussan kızılcık şerbeti içtim diyeceksin” sözü aslında bizi başkalarına açmaktan zorlayan, zaman zaman tökezleten ve bazen de tamaman kendimizi izole eden bir konuma sürüklüyor. Hepimiz bu sözü hayatımızda muhakkak bir kere duymuşsuzdur. Kusurunu anlatmak büyük bir günah gibi düşünürüz. Bu başlangıçta benim için de böyleydi. Bugün pek çok danışanımda halen koça açılma konusunda dirençler gözlemliyorum. Bu direnç bazen yanlış anlaşılan anlamı dejenere edilen bir kavram olan yaşam koçu kavramından ötürü bazen de mükemmel görünme arzusunundan oluşan büyük duvar. Yine de son zamanlarda profesyonel koçların doğru eğitim ve tekniklerle yaptığı görüşmeler sayesinde bu direnç günden güne kırılıyor.

Peki sen, birinin koçun olmasına sıcak bakar mısın? Fiziksel bir rahatsızlık için doktora gittiğiniz gibi, zihinsel ya da duygusal bir yük hissettiğinizde bir uzmana danışır mısınız? Motivasyona ihtiyaç duyduğunuzda ya da özgüveninizi, dengenizi, yönünüzü kaybettiğinizde bir koçla görüşmeyi düşünür müsünüz? Yoksa bunu lüks bir hizmet, size lazım olmayan ya da tabu bir şey olarak mı görürsünüz? Cevaplarınızın derinine inmenizi, “neden” diye sormanızı öneririm.

Kendi kendine sorgulama ve kişisel gelişimin özgürleştirici olduğu kanıtlandı. Sosyal medya, “daha iyi bir versiyon ol” temalı alıntılar, podcastler, eğitimler ve seminerlerle dolup taşıyor. Öyleyse neden hâlâ çoğumuz koçluğu etkili bir çözüm olarak görmeyi reddediyoruz?

İnsanların Koçlara Gitmemesinin Yaygın Nedenleri

  • Maddi açıdan ciddi bir yatırım olması
  • Yardıma ihtiyaç duyduğunu kabul etmek zorunda bırakması
  • “Benim sorunumu bir yabancı çözemez” inancı
  • Toplumun damgalaması: “Koça gidiyorsan sende sosyal medyanın kölesi olmuşsun” yargısı
  • Toksik suçluluk ve utanç duygusu

Bunların hepsi yüzeyde mantıklı sebepler gibi görünüyor. Ama gerçekte bu gerekçeler, buzdağının yalnızca görünen kısmı.

Asıl Sebep: Acıdan Kaçınmak

Deneyimlerim bana şunu gösterdi: Yukarıdaki bahaneler aslında bizi tek bir şeyden korumaya çalışıyor: Acı.

Geçmişten kalan yaralar… Bastırılmış öfke, işlenmemiş yas, ifade edilmemiş gözyaşları, görmezden gelinmiş travmalar… Bunların hepsi katman katman içimizde kalıyor. Bizse görünmez bir zırh örüyoruz: sert, soğuk, mesafeli, hatta kibirli. Çünkü zırhın ardındaki kırılganlığımızı, kalbimizin acısını hissetmekten korkuyoruz.

Bir koça ya da psikoloğa gitmek, işte bu yüzden zor. Çünkü bu, kendi acımıza bakmak, kabullenmek ve hissetmek demek.

Carl Jung’un dediği gibi: “Ne kadar direnirsek, o kadar ısrarla kalır.”

Acıdan Kaçan Toplum, Acı Yaratır

Acıyı bastırdıkça daha güçlü hissettiğimizi sanıyoruz. “Ben iyiyim, bana gerek yok” diyerek aslında kendi duvarlarımızın ardında hapsoluyoruz. Böylece sahte bir güç algısıyla dolu, ama temelde acıdan örülmüş bir toplum inşa ediyoruz.

Kendi acımızı hissetmekten kaçındığımızda, başkalarının acısına da duyarsızlaşıyoruz. Çocuklarımızın acısına bile… Bu bir salgın gibi yayılıyor.

Empati, önce kendi acımıza şefkat gösterebilmekten doğar. Kalbimizin kırılganlığını kabul etmeden, başkalarının kırılganlığını hissedemeyiz.

Acıyı Tanımak

Acının farklı türleri vardır:

  • Varoluşsal Acı: Kaçınılmazdır. Doğum, ölüm, yaşlanma, kayıp… Hayatın doğal akışıdır.
  • Nevrotik Acı: Bizim tekrar tekrar ürettiğimiz acıdır. Alışkanlıklarımız, inançlarımız, tekrarlayan kalıplarımızın sebep olduğu, “gönüllü” ıstıraptır.
  • Dönüştürücü Acı: Değişim ve gelişim uğruna seçtiğimiz acıdır. Spor yaparken kaslarımızın yanması gibi. Bizi ileriye taşıyan, olgunlaştıran acıdır.

Acı, insan olmanın parçasıdır. Ondan kaçtığımızda bizi zayıflatır; ama yüzleştiğimizde bizi dönüştürür. Acının ardındaki gerçeğe cesaretle bakabildiğimizde, içimizdeki gücü buluruz. Negatiften pozitif yaratmanın yolunu keşfederiz.


Koçluk bakış açısıyla: Acınızdan kaçmak yerine, onun size anlatmak istediğini dinleyin. Çünkü acı, gelişimin davetidir. Onu fark edip dönüştürdüğünüzde, içinizde saklı olan özgürlük, güç ve otantik benlik ortaya çıkar.